25 Temmuz 2014 Cuma

Gidiyorum A Dostlar!

Vallahi gidiyorum..
Oohh gidiyorum..
Amaaan da gidiyorum..!

Benim gibi ailesi, evi, okulu, pılı pırtı İstanbul'da olanlar için bir yere gitmek insanlık için küçük kendin için büyük adımlardan sayılıyor. Seneden 1 ya da 2 ancak çıkabiliyorum şehrimden. O da tabii ki davullu zurnalı, çalgılı, çengili törenlerle oluyor like thissss!

Ehh tabi benim kamuda çalışmamın etkisiyle rutin, memuur, düüz bir hayatım var. Hareket yok! İş seyahati kavramı yerlerin altında.. İşte bizde kendi çabamızla, ancak hatta çoğu zaman yazları bir yerlere gidebiliyoruz. Ah hayat!

Şimdi öncelikle Ramazan'ında etkisiyle ben tatilim için gerekli hazırlıkları layığıyla yapamadım.  Sabah iyi olan enerjim güneşle birlikte gerçekten raid sıkılmış sivrisineğe, güneş gören yarasaya, üzerine su sıkılmış kirpiye döndü, dönüyor. Akşam şunu alırım, şurayı dolaşırım, şu eksiğim var cümleleri öğleden sonra "banane, neyse ne, evdeklerden giyerim, ayy napıcam elbiseyi, bikiniye ne gerek var" şeklinde serzenişlere döndü.

Neyseki Allahtan AVM'ler var, İstanbul'da 109 adet, neredeyse her mahalle, herhalde bu günleri düşünüp yapmışlar, aferin büyük eserler!



İşte 40 yılda bir işe yaradılar. Oralarda klimaların etkisiyle biraz toparlanıp bişiler yapabildim. Yalnız B12 eksikliğini klima gidermiyor Alfonso, inanabiliyo musun?! Beynim yok, yoktu zaten, şimdi hiç yok. 









Özetle neler yaptım derseniz.. Son iki aydır sporu bırakmış olmamın, yemeğe dikkat etmiyor almamın sonucu olarak aldığım kilolarım kalçada az, belde çok, memede az, kolda çok şeklinde bir koni, bir yamuk, bir altıgen, bir paralelkenar edasıyla vücudumda vuku bulması bana milyon bikinime milyonlarını ekleme sonucunu getirdi. Üst bedeni ile altı farklı olan ve satış yapan mağazalar için şimdi hep berabeerr Thankkss Gooooddd!




Kitaplar mevzuuna gelince, önerilerinizi gerçekten okumadıklarımı okuyacağım. Ben 3 kitapla tatile gidiyorum.

Kürşat Başar/Yaz.. Adı sanı hoşuma gitti, ağırmış sanırım biraz eleştirilerine baktım da, neyse bakarız canım istemezse İstanbul'a döndüğümde okurum. Elçin'ciğim sende yazmışsın bana bu kitabı, ben almıştım sen yazdığında denk geldi ;)

Sabahattin Ali/Kürk Mantolu Madonna.. Daha önce okuduğum, tekrar okumak istediğim kitaplardan.. Ne de olsa yaş giderken, kafa da büyüyor, her seferinde farklı algılar geliyor.

James Bowen/ Sokak Kedisi Bob.. Aylar evvel kayınmamimin ben kedileri çok seviyorum diye aldığı kitap, ancak fırsat oldu. Genelde köpek ve sahibiyle duymaya alışık olduğumuz ama aslında kedilere haksızlık edildiğini düşündüğüm, onların iç dünyasınında oldukça geniş ve özel olduğunu anlatan bir hikaye..

Hepsini bitiremem belki kitapların ama bol çeşit gidiyorum ben şimdilik.

Muhtemelen blog yazamam oralarda.. Belkide yazarım kimbilir..

Geçtiğimiz sezona bakınca, doktora derslerimin bitmesi, doktora yeterliliği atlatmam, işiydi, eviydi.. Gerçekten tatili hak ettim. Parmak kaldırıyorum benim o, been beenn gidip dinlenicem, hakettim beenn!

İnstagram'dan takip etmek isteyen olursa sağdaki kutucuk resimlerini tıklayıversin ya da http://instagram.com/yase_mint adresine gelsin.

Takip etmek istemeyen olursa da, valla en iyisini sen yaparsın kardeş..


Neyse Arrivederci arkadaşlar, ya da Au Revoir..
Pareom, gözlüğüm, tokyolarım yollara düşüyorum..

Herkese sağlıkla ve mutlulukla gelen iyi bayramlar ve çok güzel tatiller diliyorum!





23 Temmuz 2014 Çarşamba

13. Yıl Anısı

Çok sıcak, çok güneşli bir pazartesi..
Akşam saat 18.00 sularında
Ellerimi açmış balkon demirlerine yaslanmış gökyüzüne bakarken.
18 yaşındayken..
Tam 13 yıl önce, bugün..
Gittin canımın canı.
Nurlar olsun sana, hep ışık, hep yıldız babacım.
Acı çekelim, ağlayalım diye değil bahsim..
Benden büyük bir parça, kocaman bir anı diye.
Zaten sen bilirsin beni ;)
Sarıldım kocaman sana!


21 Temmuz 2014 Pazartesi

Hebele Hübele Mır Tır Kıp Mık Kelimeler

Üstüme gelme inanamam!
Beni ben gibi sevmedi bilirimmmmm!

demiş atalarımız, hayır Serdar Ortaç demiş, Sibel Can söylemiş ve bir dönem bir çoğumuzun hayatına kabus olmuş bu şarkı..

Nerden geldi aklıma? Her baskı hissettiğimde şapşal şapşal kendime rol keserekten sakın üstüme gelme inanamaaammmm! diye şapşalca 90'lara bağlanır dururum ben...



OOhhh Alfonso yine herkes ekranı kapattı yazdıklarımdan değil mi?

Blog yazmak sanattır.
Bloggerlar sanatçıdır...

Takip ettiğm blog sayısı aldı başını gidiyor. Biri bana, biri buna dur demeli mi? Hepsini özenle okuyorum. İçlerinden çoook sevdiklerim var, içlerinden ayy ben bunu neden takip ediyorum dediklerim.. Sanırım sevdiklerime durmadan yorum yapıyorum..

Ama bu bloggerlar hakikaten ayran içse on saat ayranı anlatma kapasitesine sahip. Sayfa sayfa yazı ayy ayran içtim de, içindeki mineralleri değişikti de, sıcaklığı ortaydı da, tadı ekşiydi de, kabı paslıydı da da de de du du..

Valla helal.. Yaptığını pazarlamak böyle bir şey.. Sağını solunu yazacaksın, ne hissettiğinden ne algıladığından ne düşündürdüğünden gireceksin..

Tabi ben bunu niye yazıyorum? Neden bu konuya geldim dersen Alfonso.. Açtım blog sayfamı bön bön bakıyorum. Yazmak istiyorum ne yazacağımı bilmiyorum. Günlük dedik, gündelik dedik anlatayım dedik meğer ben gündeliğe gitsem daha çok hikaye toplarmışım.. :)) Vaay bu ne yahu tüm hafta sonu evdeydim ve çalıştım, dizi seyrettim, yemek yaptım falanlaar.. Yani şu an karşınızda hebele hübele mır tır kıp mık kelimelerimleyim, oldu mu acaba?

Aslında bugüne dair hissiyatım güzel..
Tatile az kaldı..
Hava kapalıca nemli sıkıcı lakin boğucu sıcak değil..
Güzel planlarım var bu haftaya alınacaklar, yapılacaklar vs..

Kitap almam lazım şöyle tatilde okumalık, ağır olmamalık Dostoyevski falan önerme bana Alfonso, daha hoş efendim meltem esinitili, kestane sıcaklığı veren..

Hadi herkes bana en sevdiği kitabı yazsın yorum olarak..
Yazabilen yazsın işte, gerçekten bekliyorum..
Hangi bikiniyi alsam diye sormuyorum kitap diyorum.
Yazın bana...









18 Temmuz 2014 Cuma

Gazze İçin, İnsanlık İçin, İçindeki Kalp İçin...

Minicik bir çocuğun en masum anında geliyorsa ölüm.
Dünya dursun.
Bitsin burada.

Hangi savaşın kime faydası olmuş ki?
Kim mutlu olmuş savaş sonunda?
Olan giden cana, akan kana, kalan insana oldu.
Hep..

Ne şiirler, ne şarkılar, ne ağıtlar yakıldı.
Bitsin hepsi.


15 Temmuz 2014 Salı

Benim Pembe'm

Evet sanırım en en en sevdiğim renk.. 

Gerçekten benim için mutluluk, yumuşaklık ve huzurun rengi..

Bugün ki aniden aklıma gelen, internette karşılaştığım ve beni gülümseten pembeler işte burada! 



İşte M&M ve pembe! Allahım en sevdiğim ikili bu şekilde buluşabilir miydi?
Aklım aldı mı?
Yüreğim Çarptı mı?

Evet bu resmin adı "Köylerdeki Devrim" olmalı..
Sivas, Suşehri'nde düşünemedim bak..


Çocukken en sevdiğim şey kalemler..
Büyüdüm en sevdiğim şey yine kalem..
ve Puantiye
ve Pembe..




Çok seviyorum işte bunuuuu..!!
Niye almadım ben kendime yaa..
aa bak şimdi bi ayıldım..


Off... Bu eskiden olsaydı
Ben eskiden olsaydım.
Ben ben olaydım
Bir konuşabilseydim..
Bak bunla neler yazardım..


Bu benim afişim.. Olsun, sevdim..


Bu etek.. Off..
Bence pembe giyinmek çok zor bu arada..
Güzel olmuş bu hatun..
Zaten ben en çok şarışınlarda seviyorum pembeyi..
Ama zor ya..
Giymek, uydurmak..


Ayyyyy işte buuuu, bunları istiyorum ben!
Benim ol, bana gel!!


Bak bu da çok stil! Alırım ben bunu.


Pembe romantiktir..Nokta!


Ve tabii ki en pembe..
En tatlı..
En güzel panter.
Esas sensin bana pembeyi sevdiren.
Kimse bilmez ;)

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Ne güzel komşumuzdun sen Naciye Abla!

Dün geceden beri kafamda deli cümleler döner durur. Hakikaten cümleler, kelimeler gözümü kapattığımda gözümün önüne gelen resimler.

Çook eskiden, ama çok eskiden. Yani ilk doğduğum zamanlar, Moda'da, gözümü açtığım ilk dünya, benim kainatımdı evim, Naciye ablamın evi, onların ailesi benim ailem içi içe, öyle gördük, öyle büyüdük.

Moda dememe de bakma aslında, Moda deyince göz önüne gelen imajdan çok uzaktı bizimkisi. Eveet o imaj için, daha sağlıklı ortamda büyüsün çocuklarım diye taşınmış babamlar oraya. Bir gün ablam 4-5 abim 1 yaşlarındayken, ablam birinden kötü sözler öğrendiğini duyan babam oraya taşınmaya karar vermiş.. Ben çocuklarımı burda büyütmeyeceğim demiş. Çok zor karar, Sivas'tan gelen bir aile, maddi durumları yokken, tutunmaya çalışırken böyle bir davranışta bulunmaya çalışmaları hep bana bir hayret uyandırmıştı, hayranlıkla takdir ettim her zaman. Bizim Moda'ya taşınmamızdaki en kaba hikaye böyle..

Bir ev, ikinci ev, üçüncü ev derken, en sonuncusu benim doğduğum Şair Latifi sokak..
İnce uzun bir doku, bitişik nizam, modern yeni kentin yeni görüntüsü.. Bu da şehircilik terimlerim.
Ama her apartmanın arkada avlusu, bahçesi ortanca çiçekli, incir ağaçlı, mis kokulu..
Bizim ev o bahçeye açılan bildiğin bodrum kat dairesi.
Minicik.
Ablam, abim kocaman ben minik. Onlar 14 ve 11 yaşlarında. Sanki yoklar ben küçükken, hep okuldalar hep sokaktalar, ben evde tek çocuk.. En çok annemi hatırlıyorum yanımda, klasik :), Abim ve ablam sokağa çıkarken ağladığımı peşlerinden, annemde beni sakinleştirmek için bahçeye çıkardığını.

En yakın arkadaşım Erdem, ev sahibimizin torunu, üst katta onlar. Her an birlikteyiz Erdem'le benden 1 yaş büyük.

Ve Naciye ablalar. Tam karşı apartmanımızdaki bodrum kat. Arada sokak geçiyor sadece, 5 metre var yok.. Sosyal yapı aynı bizde. Aynı memleketliyiz, onun da 3 çocuğu var. Şeref abi, Meral abla ve Metin abi. Meral abla ve Şeref abi ablamın ve abimin kankalar. Mahallenin çocukları. Metin abi benden yaklaşık 5 yaş büyük. O doğduğu zamanlar Naciye abla çalıştığı için annem bakarmış Metin abiye, annemin baktığı çocuklardan biri daha, Hazal ve Dicle gibi.. Ben yokum tabi o zamanlar.. Sonra işten ayrılmış Naciye abla, ben gelmişim aileye vs.

Evin son çocuğu olanlar hep çok sevilir. Ya da düzeltelim, en çok sevilmeselerde sevginin en çok gösterildikleridir.

Bende öyleydim işte, hem bizim evde hem Naciye ablalarda.. Ne severdi Meral abla beni, nasıl sıkıştıra sıkıştıra, mıncıra mıncıra.. O zaman ben gayet zayıftım şimdi daha zevkli olurdu heralde. Ama katlanıyordum acıya, napim hem çok seviyordu beni bende onu hem de Meral ablanın güzel ojeli tırnakları vardı, bana da sürerdi oje çok..

       Kuzenim Elçin ve ben, zayıflığımı ve renksizliğimi göstermek adına, Moda'daki evimizden... (Tabii ki sağdaki ben soldaki tatlı şey Elçin)

Metin abiyle oynardık çok, ben hep onlara giderdim, Naciye ablam en güzel gülümsemesiyle kapıyı açardı bana sarılırdı, bana yedirirdi, o ev benim ikinci evimdi işte. Bizimkilere kızsam oraya gitmek isterdim, sıkılsam orda bulurdum kendimi. Evlerinde salonlarının içinde bir kapı vardı, sanki depo gibi, ayakkabılık gibi, orda eski eşyaları vardı Metin abinin oyuncakları vardı, oraya grip oyuncak çıkarırdık. Metin abinin bir elektrikli sistemi mi oyuncağı mı ne vardı, çıkarıp dururduk, ışıklar yanardı, kabloları bağlardı, ben yanında otururdum bakardım ilgiyle. Sonra zaten o mühendis oldu :) Belliydi...

Onların evinde Metin abiyle dinlediğimiz Zeki Alasya-Metin Akpınar kasetleri vardı. Oturturdu beni teybin başına onları dinlerdik. Ne gülerdim Allahım!! Katılırdım resmen gülmekten.. "Metin abi bi daha açç noolur" derdim, küçük beyaz dişlerim vardı, hepsi görünürdü gülerken, aynaya bakmayı çok severdim de ondan bu derin bilgim kendime dair :), o kasetler gerçekten belki de benim tiyatroyu bu kadar sevmemle o kadar ilgisi vardır ki.. O evde de atıldı tohumlarım benim.. Metin abi sonra tiyatroyla da ilgilendi bir dönem, hep duydum da pek görüşememiştik onunla..




Birde babaanneler vardı.. Benimki bizde Ganime Hatun onlarınki de orda kalıyordu Hanım abla.. Bunlar gudu gudu bir ordalar bir bizde.. Sürekli kavga ediyorlar hiç anlaşamayıp, evleri terk edip 1 saat sonra biri diğerine sesleniyordu ya da geliyordu yanına. :)

                 Moda çay bahçesi, benim objektifimden geçenlerde çektim, babam işten döndüğünde gece gündüz her an ordaydım ben..

Naciye ablam canım, sevgi dolu insan annemin kankası :), dertleri ayrı ama bir, sır yoldaşı can yoldaşı, çocukları kocaları hep bir muhabbet konusu, bir alınır ikiye bölünür, sürekli kab kacak taşınır iki ev arasında, biri pişirir diğeri yer, öyle bir zaman.

Bizim bahçede sürekli çay sofrası kurulur, annemi gören herkes bir bir gelirdi, ev sahiplerimiz, gelini, Naciye ablalar, hep güzel anılar güzellikler vardı içimizde. 9 yaşında taşındık biz ordan. Ablam 23, abim 20 iken. Annemler neredeyse 25 senelik Kadıköy'lü olmuşken, biz üç kuşak Moda İlkokulu mezunu iken, Ali'nin dondurması daha ilk oluşurken, Moda Parkı'na ilk salıncaklar kurulurken, Moda'da denize girilirken biz ordaydık.
                                                                         Bu da bahar başında çektiğim Moda..

9 yaş ise nedir ki dersen..

Kendi evimize, 3. katta, geniş mi geniş, odanın bile olacağını bile bile, eski evde eşyaların boşaldığında içeride bekleyip şöyle bir bakmak, eski minik bir oyuncağını yerde bulmaktır.
Giderken ağlamaktır uzun uzun.
Siz eşyalarınızı koyarken, annenin çeyizlik sandığı bile duruken hala, mahallenin ağlamasıdır sağanak şeklinde.
Naciye ablanın görmeye dayanamamasıdır o tabloyu, içerilere kaçmasıdır biz giderken ve senin bunu farketmendir.

Biz gittikten bir süre sonra Naciye abla rahatsızlandı, böbrek yetmezliğiyle diyalize girmeye başladı. Babaanneleri bir bir kaybettik. 
Babamı kaybettik.

Naciye abla yaklaşık 15 senedir sağlık sorunlarıyla uğraşıyordu, en son bir kaç ay evvel, bir iş çıkışı annem ablam ben gittik yanlarına, o kadar kötü görmüştüm ki onu, ama aynı gözlerle aynı sevgi dolu bakışlarıyla. Çok üzülmüştüm giderken de. Ahh dedim içimden, iyi olsun lütfen iyi olsun..

Cuma günü haberi geldi.
İftar öncesi boğazıma dizildi lokmalar.

Cumartesi Şifa Camii'nden kalktı. Gittim tabii ki, hepimiz oradaydık. Ben, küçüklüğüm, gençliğim, anılarım yanyana dizildik..

Tam aklımdan ben ölürsem bu camiiden kalkmak istiyorum düşüncesi geçtiği anda ablam bana dönüp ben ölürsem buradan kaldırın dedi. Hay aksi şeytan böceği! Yine aynı şeyi düşünmüştük ve o önce söyledi :)

Ama onun belki daha çok hakkıdır ha?Şifa camiinin bahçesinden yediği meyveler fiziksel gelişimine son derece katkıda bulunmuştur onun, ben yemedim, ben sadece sevdim hep sevdim o camiyi, ağaçlarını, gölgeliklerini, kedilerini.. 

                                                                               Şifa Camii, bizim sokakta..

Ve Kadıköy tarihine bir aile, bir acı, bir anı daha gömüldü. Çocukluğumdan bir parça gitti..
İnan öldüğüne değil Naciye ablamın da, çok çektiğine yanarım bu dünyada be kardeş diyesim geldi tüm ağırlığımla...



1 Temmuz 2014 Salı

Temmuzlu Ramazan Hikayeleri

Heeyyy minnoşlarım çikolatlarım nasıl gidiyor haa Temmuz oldu mu dersin?
Oldu olduuu.
Ramazan oldu mu dersin?
EE olduuu...

Nasıl geçiyor sizde, tutan,tutmayan, kafasına takmayan, takıp sürekli bunu konuşan?? Bir sürü insan grubu vardır elbet..

Ben tutanlardanım sanırım ilkokul sonrası başladım.. Orta 1-2 falan.
O günden beri hayatta yapabildiğim tek ibadet.
Bu bu kadar!

Lakin bu ramazan beni sıkan bir durum var.
Bu iftar saati normalde her gün 1 or 2 dakika geri gelirdi.
Psikolojikman insan ooy bugün daha az, amannn bugün erken gibi 1-2 dakikaların hesabını yapardı.
Mutlu olurdum ben..
Ama mutlu olmak güzel değil mi?Yemek düşünmek, ayy az kaldı demek, amannn haydi demek, valla güzel kısmı bu :)

Yaa anacım 3 gündür aynı bu saat!
İftar 20.49...
İftar 20.49...
İftar 20.49...


Oldu mu bu şimdi nerde Ramazanın güzelliği heyecanı, kim karar veriyor Allasen bu saatlere..

Ama en eğlenceli Sahurlar..
Sahura kalkmaalar, yemeler, ay ne yesemler.
Ben kahvaltı yapanlardanım..
Lakin dün gece Arcan'ın bana sahur sürpriziyle şoke oldum.

"Bebeğim geeeel sana sahur hazırladım"..

Ay ben bir mutlu bir mutlu mutfağa sektirerek gittim tabii

Ne göreyim...
Peki ben ne göreyim?

KOKOREÇÇÇÇ

Bana kokoreç almış. Üşenmemiş gitmiş ve bana kokoreç almış..
İnanamadım!

"Arcan ben bunu yersem, sabaha damacana ile yapışık kalırım, delirdin mi?, sahura kokoreç yenir mi? Hayır iftara bile yenmez, bu neyin aklı?"


Üzülmeler, süzülmeler..


Ve ben dayanamadım ona, kendime kıydım yedim kokoreçi.. :)

Şu an iyiyim, susuz falan değilim şükür, çünkü soda su ne varsa içtim sonrasında :)

Yani bizim evin halleri böyle, ne ne zaman yapılır hala pek tutturamıyoruz şu hayatta.

Bugün 4. gün.
Acaba hala 20.49 mu iftar vakti İstanbul'da?


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...