Uzun zamandır yazmak istediğim güzel şehir, çarpan şehir Belgrad adını beyaz renkten alıyor. Yani ismi Beyaz Şehir.
Eski Yugoslavyanın başkenti olarak anılmasından sonra bu
şehir, Sırbistan-Karadağ’ın gözdesi olarak anıldı ama şimdi ise Belgrad
hepsinden öne çıkan başlı başına bir kahraman, bir star, bir odak noktası.
Belgrad iki bölgeden oluşuyor. Eski şehir, geleneksel kent
merkezi, tarihi bölge olan Stari Grad ve yeni şehir Nova Grad. Turistler için, gezmek isteyenler için, benim
için, bir kenti merak eden herkes için öncelikle gezilmesi gereken yer “Stari
Grad”
Stari Grad, da tarihi kale olan Kalemegdan (Eveet evet aynen
de ismi Kale Meydan), surlarla çevrili eski kalesi, içinde müzeleri ve kocaman
parklarıyla 1 tam günde detaylarıyla gezebileceğiniz ana merkez. Bu merkezin
içinde çok büyük bir hayvanat bahçesi var ki benim bugüne kadar gördüğüm
hayvanat bahçeleri arasında büyük olarak sayabileceğim türden.
Stari Grad’a devam edersek Eviya Çelebi; 17. Yy.da bu şehre geldiği
zaman Belgrad’da 217 cami, 8 medrese, 17 tekke, 9 dârülhadis ve 6 hamamdan ve
daha birçok eserden bahseder. Bugün
bunlardan sadece Bayraklı Camii, Damad Ali Paşa Türbesi, Şeyh Mustafa Efendi
Türbesi, Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi ve bir iki küçük eser daha ayakta
kalabilmiş.
Belgradda gezerken bir Avrupa kentinde olduğu gibi tepenize
kocaman kiliseler, büyük bazilikalar çarpmıyor, bizim dinimiz de şuduuuuurrr
gibi çaaaat diye tokat gibi inmiyor yüzünüze :) Her şey çok sade ve insan
ölçeğinde. Kiliseleri var elbet ama kentin içinde bahçelere dağılmış, akışın
içinde, kendi halinde..
Sokaklarda gezerken birden karşınıza bir çeşme çıkıyor ve
Osmanlı’nın dokunuşunu görüyorsunuz. O kültür zenginliği o kadar kenti
zenginleştirmiş ki. Bol çeşmeli, bol sulu, bol renkli Belgrad. Yemyeşil bir
şehir.. Her yerde ağaç, yeşil, su.. Doğası çarpıyor bir kere!
Belgrad’ın sokakları ara ara kahve kokuyor, Balkanların soğuk
gerçeğini her an yüzünüze vurmaya hazır burası! Bahar ayında gitmemize rağmen
gölgede buz, güneşte sıcacık.
Kentin merkezi adeta capcanlı bir oganizma. Hiçbir yere
benzemiyor kendine özgü. Saat 10’da bile market kuyrukları var. En hareketli
dediğim İstanbul’da bile marketler 9 da kapanıyor düşününce. Ama Belgrad
yaşıyor. Belgrad canlı :)
Şehrin arka tarafları, eski şehrin hemen yanı başı bitişik
apartmanlarıyla, gri duvarlarıyla bana son derece asi, savaşçı ve soğuk
Sırbistanı hatırlattı. Sanki bir müzenin içindeyim, birazdan içeriden askerler
fırlayacak. Burada kimler yaşıyor yahu? diye de insan içinden geçirmiyor değil.
Zemun bölgesi beni en çok etkileyen yerlerden. Yeni kentte
Tuna nehri’nin kıyısında kendi başına bir kasaba. Nehir kıyısında
restaurantlar, cafeler dolu. Bol yemeli içmeli, eğlence merkezi. Arka sokakları
yine tarihi.
Biz ailecek yani yanımızda 3.5 yaşında bir çocukla gezdik
şehri :) Bence çocuklar için oldukça gezilmesi kolay da bir şehir. Bir kere
eğimli değil. Yani ani yokuşlar, zorlu alanlar yok gezerken. Düz. Rahat.
Gezilecek turistik noktalar yürümeye uygun. En önemlisi her yerde park var, o
kadar geniş alanlara yayılmış ki parklar, hem her birinde farklı oyun alanları,
oyun mobilyaları var hem de her an elinizin altında bir yeşil alana
ulaşabiliyorsunuz. İşte biz İstanbul’da bu park işini çözemedik, en çok da buna
takılıyorum!
Belgrad’ın büyük bir sıkıntısı trafik sorunu. Toplu taşıma
yok denecek kadar az, turistler için de çok karmaşık. Kentin her noktasında, saat kaç olursa olsun
trafik var. Bu kısmını kendileri çözsünler bilemeyeceğim, sorry, bizim İstanbul gibi bir sorunumuz var zaten.
Bazı şehirler iz bırakır, senden, içinden, ailenden,
kültüründen bilmiyorum işte sende ne varsa ondan vardır içinde. Belgrad işte tam da o. Seni tekrar çağıran,
içine alan, tanıdık bir yerlere dokunan.. Görüyorsun bunu, hissediyorsun.
Gezilecek Yerler: Kalemegdan, Knez Mihaliova Caddesi
(Belgrad’ın İstiklal Caddesi), Ada Ciganlija, Cumhuriyet Meydanı, Skaderlija
(Belgrad’ın Montmarte’ı), Nikola Tesla Müzesi, Zemun Bölgesi
Aşık olacaklarınız: Tuna ve Sava nehirleri, Skaderlija,
Zemun
Yemeden gelmeyin dediklerim: Cevapcici (Harika köftesi ve
patatesi, çok da yabancı değil bize), Pljeskavica, Karadordeva Snicla