29 Aralık 2014 Pazartesi

Yeni Yıl Çekilişi ve İş Minnoşları Eğlencesi

İşte son günlerine geldik yılın..
Son yazılar bu yıla ait.
Bu yılda bi nane yok, yine de çok şükür her zamanki gibi sorunsuz geldi de geçti.

Ve bugün ben bu postu tamamiyle arkadaşlarım için hazırlamak istiyorum.
Bol fotoğraflı, benim için oldukça komik ve eğlenceli.
Çünkü fotoğrafları hazırlarken ağzım 15 cm açarak, düzenledim. Şimdide yazması kaldı. :))

Geçtiğimiz hafta, iş yerindeki arkadaşlarımızla geleneksel yılbaşı yemeğimizi yedik ve çekiliş hediyelerimizi verdik.
Sanmayın ki, bizim çalıştığımız yerin kurumsal bir yemeği vardı.
Nooo...
Çünkü biz devletiz.
Devlet ciddidir.
Ciddiyet kasar.
Biz kasılamayız.
So, kendi organizasyonumuzu kendimiz yaptık.

Ve tabii ki bol anı kaldı o günden..
Evet şimdi bloğuma her bir anı yazmaya başlıyorum. Aslı'cığım blöğüm okumaya hazır.
Blöğ...

Mekan olarak Karaköy Bej'de idik.

Tabii ki en başta oturup ne yiyeceğiz, ne içeceğiz, ne kadar içeceğiz, peki o yemek bize yeter mi, ben doyar mıyım, doymazmıyım konulu kakafonik ve kaotik konuşmaları geçirdik..Ama bunları aştık. Aşmalıydık.

Bir şımarmalar, bir bir şeyler..

Bej'den...


Başlarken, Banu'nun masa başı ciddiyeti, bir karar verme bakışları, ne seçsem nasıl hükmetsem, nasıl bu aç kurtçukları doyursam halleri gözler önünde. Banu masanın en başında, ciddi elinde mönü..Biz mıyış mıyış mıyışırken Banu mönüyü inceliyor :)


Tabii ki bitmek bilmeyen selfie'ler. Özçekimler. Çek Allahasenler..
Sol üst Gözde ve ben, sol alt Gülistan ve ben, sağ bütün Pelin ve ben..

Tam 3 yıldır olduğu gibi, bu çekiliş ve yılbaşı konulu konuşmayı  yaptım ve başlattım. Zaten gitmeden instagrama "Güzel Kadın'a" adlı gizemli bir post koyduğumdan, o güzel kadın kim geyiği çoktan masayı alıp götürmüştü.

Kimdi bu güzel kadın? :)

Konuşmamı dinlerken üstüne alınan güzel kadınlar yok muydu? Elbette vardı :)))



Ama o güzel kadın Gözde idi. :)
Eveeeet bana Gözde çıkmıştı...
Esra buna bozulmuş muydu? :)

Gözde'ye Sait Faik Abasıyanık hikayeleri ve öyküleri almıştım.. Tabii daha çok kitabı var, seriyi tamamlama işini kendisine devrettim..

Sonra sıra Gözde'ye geçti. O da kısa bir konuşma ile hediyesini uzattı. Tattaaaaaaammm....

Gözde ne anlatıyor acaba??:)





Veee bendim..
Gözde ile birbirimize çıkmışızz!




2 hediyem oldu benim benim. 1.si selim İleri'nin İstanbul Hatıralar Kolonyası, ve diğeri The Body Shop'ta Mango'lu bakım seti.. :))

Esra ve Pelin için oldukça zor bir geceydi sanırım, telefonumda 100'lerce özçekim ve şapşal fotoları var :)

Evet başından çekilişi tıkadığımız için sırayı sağ yanımdan hop Gülistan'a devrettik..



Gülistan Aslı'yı Aslı Gülistan'ı çekmişti. Yine çekilişimize trak geldi :))



Güli'ciğim Aslı'ya Oysho'dan seyahat çantası ve çantanın yavrularını almış..
Aslı hani resim yaaa, neden çektirmedin, çekmedin çantaları bak burada blöğümde boşluk oldu...



Güliciğime de Aslı, bir minnak kedi almış. İşte bu kedi hem sevmelik, hem kapıya asılmalık, hem süslük, hem püslük. Bana layık.
:)
Sarı kafa Pelin, hanım kız Pınar.

Ve yine Pelin.. Pelin ve Esra'ya kendi telefonumu emanet ettiğimden, bilmem ne kadar resimleri var, koymasam olmaz .. Editledim bile :)


Sonra yine sağ sıradan Esra aldı sözü. Nitekim çektiği kişi Hülya ameliyattan dolayı yanımızda yoktu. O da ben hediyesiz geldim konuşması yaptı tabi..

Dolayısyla sıra Hülya'da idi, Aslı'ya emanet ettiği hediye sahibini buldu. Hülya Pelin'i çekmişti..


Hülya'nın yazdığı mektup hediyenin üzerindeydi..
Ve yine Hülya da olmalıydı diyorum bu konuyu kapatıyorum!


Sarı Pelin, Banu'yu çekmiş ve kendisine Paşabahçeden bir dekoratif kutu almıştı. Sağ en alt resimde Banu'nun elinde :)



Ve Nannuuu yani Banuuu, Pınarı çekmiş ve hediyesini Mavi'den seçmişti. Ortada sıkışıp kalan Aslı'yı hiiiiiç önemsemeden fotolarını boy, portre, mayolu çektirdiler...

 Pinnoş, yani Pt, yani Pınar'cığım bana hediyesiyle en güzel resimleri verdi. Kuzum çok tatlısın :)
Hediyesiyle bu kadar şuh duran kim vardı?


Peki ya Pınar kimi çekmişti. Sona kalan Esra'yı.. Esra'ya Philip Roth'un Aldatma adlı kitabını ve LTB'den bir sweet almıştı..
Almıştı ama XS almıştı.
İçine sığmaya çalıştı Esra elbet, sığdı da..:)
:))
Çok geyik çevirdik tabi, Esra zayıf ama o kadar değil Pinnoşummm :))


Esra'ya aldığının olmadığını öğrenen Pınar ve Balkabağı...

Bej'den kalktıktan sonra bebelerin anneleri, bel fıtığı tutanlar, hızlıca gitmesi gerekenler gidince Pınar ve ben geceye devam ettik.

Tüm Kadıköy vapurlarını sakince kaçırdık.

Gecenin bir köründe evimize vardık.






Ve gecenin elde kalanı. Hülya ve Melikesiz grup.. Herkesi tam bulabilmek çok zor. Ama her birinizin yeni yılı, yeni yaşı harika geçsin. Nice birlikte uzun yıllara. Sizsiz bu işler,güçler asla çekilmezdi...

İtiraf edin siz de beni seviyorsunuz hihohohahahaha :))

Pişşşt size diyorum!



25 Aralık 2014 Perşembe

Beyhan Murphy ile Gül'ün hikayesi "Güldestan"

Geçtiğimiz akşam ailecek İstanbul Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu'nun sahnelediği Güldestan adlı gösteriye gittik.

Güldestan 10 sene evvel yani 2004 yılında ilk olarak sahneye konulmuş, Atatürk Kültür Merkezi'nde gösterime başlamış bir anlatı. İsmiyle hikaye birebir. Gül'ün destanı.. Aslında hakkında biraz araştırma yapılacak olursa "tasavvufi bir aşk hikayesi"ni anlatıyor deniliyor. Gül'ün tasavvuf anlamından yola çıkarak "aşk", "birlik", "çokluk", "gönül" gibi anlamlarını da içeriyor.

Reji ve Kareografi Beyhan Murphy'e ait. Beyhan Murphy ile ilgili internette onlarca yazı var. Hemen kısa bir ziyaret için tık tık.. İşin teknik kısmı, yani dansçılar, yani sahne-dekor-kostüm, yani müzikler ve diğerleri en önemli kısmı. Ama burada tek tek isim yazmak istemiyorum. Tüm sanatçılar için DOB 'un sitesine ulaşabilirsiniz.

Güldestan'ın müzikleri Mercan Dede'ye ait. Mercan Dede ve Beyhan Murphy ortaklığı Güldestan projesinden önce "Seyahatname" ve "Şehir Ormanla" devam etti..Güldestan sanırım birlikteliklerinin son ürünü. Oyun içinde de canlı olarak keman, viyolonsel, klarnet, kanun ve vurmalı sazlar da seyircinin gözleri önünde.





Güldestan Evliya Çelebi Seyahatname'si, Orhan Pamuk'un eserleri, Osmanlı'nın izleri, modern dünyanın örüntüleriyle karışık bir derleme. Aslında tüm sahneler kişinin kendi içsel yolculuğuna eşlik eder nitelikte.. Çoğu insanın gördüğü aynı olsa da, geçtiği yollar farklı...

Gül-i Sefer sahnesiyle başlayan gösteri, canlı müzikli bir pasajla devam etti. Her seferinde müzik pasajları değişiyor mu bilmem ama bizim ilk solo müzik dinletimiz Üsküdar'a gider iken adlı eser ile oldu..

Güldeste sahnesi, kadının, erkeğin hem hiç olmadığı hem de çok net altının çizildiği bir sahneydi benim nezdimde. Sahne kostümleri siyah beyaz hazırlanmıştı. Bir yanda ölüm, bir yanda hayat vardı belki de..

Ve birinci perdenin en beğendiğim sahnesi, "Gülendam (Cafe de Nar)" Erkek Dansçıların rengarenk kostümlerle geldiği sahne, modern yaşantıda ki bir cafe yi belki de bir kahvehaneyi anlatan en eğlenceli dans sahnesiydi. Erkekler arasında çıkan kavga bu kadar mı estetik olabilir! Şaştım da kaldım, kaldım da gözlerimi alamadım. :)

Gülendam Sahnesi

İlk perde yaklaşık 40 dakika sürüyor ama zaman o kadar güzel ve hızlı geçiyor ki, gözünüzü sahneden alamıyorsunuz. Yani ben alamadım. Bir dans ki özgürlüğe uçan. Çok yerlerinde olmak istedim dansçıların. Öyle özgürce...



İkinci perde Gülzar-ı Fena (fırtına) sahnesi. Beni etkileyen sahnelerden bir tanesi.
Aslında tabii ki foto ve kayıt almak yasak. Ama dayanamadım çektim bir kaç resim..
El işi yorganlarla dansçıların gökyüzündeki bir fırtına anını anlatması, o kuş sesleri, karga halleri çok yaratıcıydı. Derken sahneye bir kadın sesi düştü. Meltem Cumbul.. Orhan Pamuk'un Öteki Renkler adlı eserinden bir pasaj okudu ve fırtınanın tam da ortasına düştü..


Ve sahnede Meltem Cumbul..

"Fırtına.. Böyle zamanlarda yalnız tek bir dünya olduğunu anlamakla kalmıyor, hepimizin tek ve aynı hayatı yaşamakta olduğunu da sezmeye başlıyoruz"


Gülzar-ı Beka (divaneler) sahnesi sonrasında çok akıcı bir şekilde Gülgeşt (Çelebiler) sahnesi geldi. Osmanlı döneminden esinlenen bölümde ki dansları anlatmaya kelimelerim yok! Yok gerçekten..
Ve sahneye Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nden bir pasaj okuyan Muhteşem Süleyman düştü.. Tabii ki Halit Ergenç'ten bahsediyorum..

Güldestan'da arkada Ara Güler'in fotoğraflarına da yer verildi


"Evvela hak-i İstanbol çelebisi, zairf ve pür-marifet, ve müsannif ve müellif sahibi tab, güzeli ayırd eden, reşit ve haluk, halim ve selim kimesne olurlar."


Sahnenin pik yaptığı nokta da Halit Ergenç Modern Dans Topluluğuyla hareketlenerek dans ediyor.
Ve alkış kıyamet..
Seyirci o adamı seviyor, çok sevmiş anladım...


Gül goncasının gülşe-i destar senindir gel ey gül-i ra'na (Nedim)




Ve son sahne..
Sırf bu sahne için bile gidilir bu gösteriye.
Gül-i nefes...

Gülün gonca hali.
Açmış yaprak hali.
Gülün gerçek destanı..
Gülün aşkı..
Gülün vuslatı...
Tüylerim diken diken, gözlerim dolu dolu...

Ben çok etkilendim. 10 sene önce yarattığı etkiyi düşünemiyorum! Kostümleri, müzikleri, dansları ve koreografisiyle Güldestan çok gidilebilir, en gidilebilir, gidilsin gidilsin listesinde çok üstlerde.
Seyahatname'den de çok etkilenmiştim zamanında..

İkisini de bu sezon oynuyorlar diye biliyorum.
İstanbuldaysanız kaçırmayın, şehrinize gelirse hemen bilet alın!
Bence tabii.
Yani ben sevdim.
Çok başka!
Devlet Opera ve Balesi



24 Aralık 2014 Çarşamba

Bir Beyin Boşalması Anı...

Dünyanın çivisi çıkmadı mı daha?
Çıktı belki de ondan savrulup duruyoruz sağa, sola.
Ondan sarkıyoruz belki belimize kadar.

Bugünün anahtar kelimesi Satürn, Elma, Tavuk, Vücut olsun caaanım Aralığımın 24'ünde..

İşte merak var ya bu merak, bende sonradan oldu. Önceleri gelişmedi, hatta ailem ne meraksız çocuk bu yauuu diye birbirlerini dürterekten beni gösterirlerdi.

Ben ki en ortada, en küçük yaşlarda hayatı olduğun gibi kabullenen..
İnsanların eksilerini görüp, onları anlayıp, iyiyi kötüyü ayıran, hatta sevdiklerimi uyaran olgun bir armut idim.

Armut 1 yaşında

Ablamla aramızdaki 14 yaşa rağmen aşklarını bana anlatırdı.
Sigara içerdi annemden gizli, orda burada, görürdüm de asla söylemezdim.
Aşık olurdu konuşurduk.
Yani o anlatırdı.

Abim ile aramızda 11 yaş var, geceleri aynı odada telsiz kullanıp kızları avlamaya çalışırdı kendine komik takma isimleri takarak.
Ben onları dinlerdim.
Hepsini sakladım.

Yani ben hiç bir şeyi kimseye anlatmayan, hatta nedenini bile sorgulamayan çocuklardandım.
Hele ki dünyayla ilişkim.
Ne bileyim uzay mekkiiiiii, yok terminatör, yok bebelerin dünyası, elektrikli oyuncaklar hiiç mi hiç ilgimi çekmezdi.

Bir legoya tepki vermiştim. Ev sahibimizin torunu Erdem'in vardı.. Böyle deyince de uzakmış gibi. Erdem benim ilk arkadaşım hayatta. Bir kaç ay arayla dünyaya merhaba dediğim arkadaşım. Erdem'de olan legolardan nasıl istemiştim bende.. Neyse annem benim bir şey istediğimi duyunca şu hayatta pek mutlu olmuştu da kadıncağız biriktirdiği mutfak harçlıklarıyla bana lego almıştı.

Sonra merak gelişti bende, ama geç olmuştu tabii. Geçtiğim yaşlardaki boşluklardan hala çekmekteyim. Arcan "Yuh Yasemin bunu nasıl bilmezsin" diye bayağı bir sorgular.

Napim?
Boşluklarım var hayatta..
Kabul.

Nihayetinde astrolojiye merakım var. Satürn Yay burcuna geçti diye havadislerim var. Yaylar ve kendini yay hissedenler, yükseleni aksıranı tıksıranı yay olanlar. Korkmayın ama 3 sene çok affedersiniz s...çanze!

Böyle dediğimde de Gözde okumasın istiyorum.
Gözde okuma sen aşkım canım bloğu.
Sen iyi olacaksın bir şey yok ben diğer pis yaylar için yazdım bunu..

Aslı var Yay.. Aaa Aslııı! Dikkat et kendine..

Neyse, elmaya geçelim. Duydum ki sabah içtiğin kahve yerine Elma yesen daha çok ayılırmışsın.. Öyle bir kafein! Hamilelere kahveyi azaltın derler de neden elmayı azaltın demezler, hah soru sordum cevaplayın doktorlar!

Sonra dünyada insandan fazla tavuk varmış. Tavuktan fazla da kene vardır herhalde.. Bu bööyle gider.

Bir de viiicııdımızın 3/4'ü su. Ay tamam bunu herkes biliyor.

Damarları birleştirince 19.200 km yol oluyormuş. Yuh!
Ondan bu kilo fazlalığı. O kadar damar 40 kg eder bence.
Üstüne kalınlı inceli bağırsaklar, sağlı sollu loplu beyin ve popolar.
The other organları da ekle..
Al sana 60 kg.
Yani zayıflamaya gerek yok, bizimki içerik fazlalığı.

Neyse bu kafamdaki saçma bilgileri size aktardım da bir hafiflik geldi. Oh!!

Şimdi Güldestan'a gidiyorum. Ama bu yazıyı siz sabah okuyacaksınız.
Sabah göreceksiniz,
Sabah şerifleriniz hayrolacak
da ne olacak bilemiyorum..

Ama iyi düşünmek gerek insan sadece böyle engin bilgili, kültürlü yazıları okusa beynine bir erdem gelir.
Erdem benim ilk arkadaşımdı.
Ev sahibimizin torunu.
Böyle deyince de uzakmış gibi. Erdem benim ilk arkadaşım hayatta. Bir kaç ay arayla dünyaya merhaba dediğim arkadaşım.

Şeyy, pardon..

Özetle durumlar, meraksızdım meraklandım, olgundum çürüyorum.
24 çok güzel rakam.
Doğum günüm 24'ünde ondan mı seviyorum acaba.
Şubbat tabii..
Hububat.
Bolca da bakliyat..
Yiyiverin anacığım.



Not. Dün akşam iş yeri çekilişi hediyelerimi alırken Mahinur hoca aradı. Geri döndü, beni seviyormuş, beni terketmemiş, derslere devam, sadece onun hayatında da bir küçük deprem olmuş, geçecek bitecek umarım en kısa zamanda...  İlk seni aradım dedi, ben de hocam 1 haftadır öldüm öldüm dirildim, bunalıma girdim diye hüngür şakır oldum karşısında. Şimdilik devam. Bu arada kendisi de Yay burcu.. Allah daha beterlerinden korusun. Sübhaneke dinimiz Amin!









21 Aralık 2014 Pazar

O Beni Vurdu Bang Bang!

Gececi geldi hanımm...

Hem de en uzun gecede geldim.. Yaz yaz bitmez, oku oku gitmez..

Ne diyeceğim.. Dünya yuvarlakmış, vallahi cidden.. Bir de dönüp duruyor meret. Hem kendi kendine, hem de onun bunun çevresinde. İşte ona göre yazıydı, sazıydı, günüydü gecesiydi oluyor. Bugünde onlardan biri. Saz.. Ay hayır kış. Kış kış geldi.

Ama hayat bu dünya dönse de dursa da her şey olacağına varıyor. Bir önceki yazımda yine bir geceden seslenirken kendime ayyy bir sıkıntı var çık içimden şeyytaaaann diye seslenmiştim ya. Hah onlar bir bir çıktı gün yüzüne.

Güldestan'a gideceğimizi yazmıştım ailecek.. Gidemedik. Milli yas ilan edilmesi sebebiyle ertelendi. Bu kısmı önemli değil tabi, gidilir, gideriz. Ben teefonumu elime aldım ablama iptali söyleyecekken, bana "Mahinur'un mesajını aldın mı?" dedi. Yoo ne mesajı?

Evet, kemençe hocam Mahinur hoca, bir süreliğine ders veremeyeceğini bir mesaj atarak bize bildirmişti. Neeeeyy???!!
O an gerçekten elim ayağım birbirine dolaştı, tansiyonum oynadı, dünya dönerken beni içine aldı, içine sığdıramadı dışına fırlattı..
Eee neden?
Ne oldu?
İyi miydi?
O kadar yıl kesintisiz ders vermişken ne oldu da ara verdi?

Aldı beni bir düşünce.. Ama en çok ona dair. Meğer ne sevmişim onu. İyi olup olmadığını düşündüm sadece.
Kendimi düşünmedim bir süre inan!
Sonra kendime de geldi tabii.. Tam bir diğer eşiğime yaklaşmışken, tam hop diye o eşikten atlayacakken, tam bir kırılma noktasına bu kadar yaklaşmışken bir ara geldi..
Aşağı düşmeden sabit durmalıyım..
Kısık ateşte, yavaşça kalmalıyım.


Aynı gün, İsmail amcamızın vefat haberi geldi. Sarsıcı, üzücü, çocukluğuma bir küçük kesik daha.
İş çıkışı cenaze evi.
Anılar, anılar, sohbetler, benim çocukluğum, onların gençliği..
Yine babam babam..

Hafta ortası oldu işte. Derken Hülya'nın ameliyatı. Nerde olacak, nasıl olacak, iyi mi olacak, nasıl haberleşeceğiz... İşteki tüm arkadaşlarımın yeri ayrı, kendilerine bir koltuk edindiler içimde, nasıl derin oldu yıllardan bu yana..

Hülya iyi. İyi olduğu için de bin şükür.

Dün gece de Nuran hocanın vefat haberini aldım. Off Mimar Sinan camiası ağlıyor işte. Ağlanır tabii, öyle tatlı kadındı Nuran Yavuz. Mekanın cennet olsun güzel kadın.. Tatlı gülümsemen hep aklımda, elindeki kahve ve sigaranla...

Bir küçük artçı sarsıntı geçirdik geçen hafta kendimizce. İşte bu ara biraz sarsıcı, sıkıcı.
Ama bugün bir ferahlık geldi agaiinn!
Durumlar böyle..

Bu hafta yılbaşı organizasyonları ile dolu. Her akşama bir olay.. Umarım ışıltı gelir yüzüme, kalbime.
Yoksa kendimi çekemiyorum.

İçimdekiler dersen, biraz kaygı, biraz umutsuzluk, bolca üzüntü, azıcık heyecan, çok karışık kafa, çok kadın, bolca erkek, daha çok çocuk, minicik hırs, bir sürü boşvermişlik, az güven, biraz üretme isteği, çokca kaybolma hali..

Bu yazının şarkısı da Donny Hathaway oldu.
A song for you

O halde upuzun bir gece herkese.
Malumunuz uzun zaten.
Uzanın bu bileşik hayat tamlaması içinde..
Bende uzanayım, uzuyayım, uzun uzun bakayım geceye.
!

16 Aralık 2014 Salı

Sahiden İyi mi Geceler?

Şu ara gece yazıları bir moda oldu bende.
Hani ben gündüz insanıydım, noldu bana?
Söyleyeyim gece üretkenlik, gece bunalım demek. Yani üretiyorumun arkasına sığınanlar size söylüyorum gece de bunalım var.
Karanlık ışık yakmak zorundasın, müzik, kahvesi, sigarası dünya kadar masrafı geleni gideni terellelliler alemi..

Oysa gündüz öyle mi gündüz ışık demek, hareket demek, bereket demek.
Ee ne oldu sana dersen sevgili bloğum, günlüğüm, okuyucum.

Bilmiyorum.

Şu ara pek bir durgunum, sebebini aradım tüm akşam kek pişirdim saçma sapan mutfak denemeleri yaptım.
Kalktım sana kek yaptım. Yok kendime yaptım. Yedim de yedim.
Güzel de olmadı zaten, neyse. Sahi annem nasıl yapıyor o kekleri? Aynı işlemlerden birebir geçiriyorum. Sevgimi mi katmıyorum hmmhh hmmmhh?

Kek katsın bana sevgisini belki ihtiyacım vardır.

Neyse, ne diyordum biraz heyecansızım bu ara. Yeni yıl geliyor mesela, her sene şahane planlar yapan ben bu sene bir durgun, narin, ammaan banane tadında. Tokatlayın beni!

Çekiliş hediyemi almadım, kimseye bir nane almadım, hiç düşünmedim..

Senenin sonunda anlıyorum ki bu doktora bende fazlalık. Sanırım bitiremeyeceğim, ağırlığı en ufak sıkışmamda yapışıyor üstüme. Esra olsa şimdi kızardı, "çok büyütüyoorsun yasemin" derdi. Ya da buna benzer bir şey söylerdi.

Şu ara iş güç sakin, 35 kişilik salon-salon mange odamız da bir bir gidiyorlar, masalar aralıklarla boş duruyor.
İyi iyi.
Fazla gürültülüydü zaten.

İşte ben yatayım günlük. Senin de her sayfan beyaz.
Bembeyaz sayfalar gelir beni tırmalar.

Oğuz abi gençliğinizin kıymetini bilin demiş telefonda bugün Emine'ye.
Tamam haklısın.
Teslim oluyorum gençliğime, aldığım her nefesime.

İçimde oturan öküzcükde kalkarsa iyi olur. Neyse yavaş yavaş kaldıracağız artık.

Yarın Güldestan'a gideceğiz maaaaile..
Pek bir pespayeyim.
Çirkince kabul etsinler beni.

Bir de bu akşam bunu dinledim ilk kez, hiç haberim yokmuş yahu. Ne güzel şarkı, Athena'dan..
Yalan

Haydi gitti ben.
Sende beyaz beyaz geceyle kal günlük.
İyi geceler sana. Temiz temiz otur sen.


15 Aralık 2014 Pazartesi

Fransızın Kadını, İki Notanın Şıkırtısı, Pazartesi'nin Umudu..

Bazı kadınlar var, sanki bedenine vardığınızda sakin denizlerde yüzer, içinizi huzur kaplar gibi kadınlar.
Öyle de olmayabilir belki, ama ben öyle hissediyorum. O yüzden öyle olsun dostum..

Bu Fransız hatunların bir tanesi şişman değil yahu.
Bir tane şişman Fransız gösterin 15 kilo vermeyen şeydir.
Neyse şekilciliğime bir nokta koyarak pazar gecemi, pazartesine bağlayan şu saatlerde size sevdiğim Fransız hatunlardan bir demek sunayım.

Benimkiler son dönem ürünleri. Bir Edith Piaf'tan bahsetmeyeceğim.

Hazır hala mevsimler dönerken, yüzümüz gözümüz aldığımız kimyasallardan yamulmamışken, kanser hücrelerimizi basmamışken, çok çok şükür nefes alabilirken ve yine müziğin, şiirin her türlü hecesini içimizde hissedebiliyorken, gece olmuşken, kahvemizi yudumlarken, kimileri sevişirken, kimileri hala çalışırken ben küçük insan, Allah'ın kulu Yasemin'den bir kaç güzel şarkı gelsin..

Eh muhabbetin hası müzikledir.
Eee dinlediğimiz müzikler bizi biz yapar.
O müzikler gelir seni sarar.
Belki bir gün iki dua, bir kaç nota bizi uğurlar..

Ah Charlotte! Önce senden başlayalım.. Sen Jane Birkin'in ve Serge Gainsbourg'un evladı.. Fransz sakson, ya da ingiliz chanson ortak yapımı seni.  Hain köfte, kalleş domdom. Şanslısın tamam. İki sanatçının çocuğu seni.. Hem bir sürü şarkı söyledin, hem bir sürü filmde oynadın, salladın bir çok yeri. Kıskanıyorum seni, haberin olsun, yırtık fransızcamla basarım hayatını, kork benden!

Charlotte, şanslı genlerin sahibi...

L'un part l'autre reste Bu şarkını pek severim, ilk miydi neydi? Biri gideeer biri kalııır diye çevireyim o halde size.
The Songs that we sing her yol var, ay her dil..
In the end bu da sakin, cici cici..
Voyage çok yakışıklı, çok seviyorum bunu..
Trick Pony Bu nu da geçenlerde Elçin paylaşmıştı facebookta, çok başarılı!

Annesini de çok severim zaten hatunun. Ama o bir önceki nesil tabii..

Sonra Carla Bruni var. Ah canım mankenim, eski mankenim, sonra först leydim benim. O Sarkozy ile evlenmeseydin iyiydi ama, işte aşk mı yoksa başkan eşi olmak mı seni cezbetti bilemedim.

Carla, seni seviyorum anlıyor musun?

Quelqu'un ma dit... Ahh bu albüm benim ilk kez 2003'te Paris'e gidişim, Okan'ın evi, sabah kahveleri, Paris'i keşfim, o ilk heyecanım, sokakların kokusu, büyük aşk Paris!!
Hala bayıla bayıla dinlediğim, herhalde uzun uzun yıllar dinleyeceğim, içine bol bol anı koyup geldiğim şehrimin sokaklarından. Ablamla, Okan'la..

Haydi ben yine birazcık daha dinleyeyim bunları, hem artık Pazartesi, güzel hafta olsun.
Güzel girelim.


Sevgiler&Saygılar&Bol Müzikli Haftalar

13 Aralık 2014 Cumartesi

Attırı Tutturu Bu Hayat...

Bugün, kendimce iyi bir şey yaptığımı zannedip, onlarca trafiğe girip, onu alıp bunu yerine koyup durdum. Durdum sonra yine trafiğe girdim, onu koydum boşu aldım evime döndüm de yine yetmedi.
Yetemedim.

Ben parçalansam, 1 alana 1 bedava olsam da bana doysalar, kime sorsalar, aman neler yapsalar.

Ahh olmuyor. Sürekli suçlanıyorum kimseyle ilgilenmediğimden.
Ah büyük aile yaktın beni.

Arcan'ların ne güzel..
Tek çocuk.
Tek aile.
Tek bayram, tek evde toplaşma, bayramlaşma, dağılma..
Tek.


Bizde öyle mi?
Yok birinin evine gitsen de Ayşe teyzeyi görsen o Ayşe teyze mutlaka seni evine de ister, yetmez ona o gördüğü, olmaz ona o selamlaşma, az gelir, kusana kadar yemesi lazım senden, etinden sütünden...

Kalabalık iyidir güzeldir de işte kimseyi memnun edemezsin.
Hizmet sektörü değil de ne?
Nee?

Nihayetinde yine içime kurtçuklar doluştu yiyor da yiyor beni.
Olmadı, ilgilendim seninle tüm gün ama olmadı, diğer kuzu üzüldü.
Ahh kuzular kuzular.
Bende dünya kadar keçi.
Onlar da kaçtı gitti..



11 Aralık 2014 Perşembe

Harfler Hepsi Başka Bir Karakter!!

Kitapları seviyorum.
Kitapların içerisindeki harfleri seviyorum.
Çocukluğumdan beri seviyorum.
İlk etapta kitapları sevmem pek kolay olmadı ama.
Bayağı bir uğraştı bizimkiler, sonra içine girdim bir şekilde.

Ayyy Şişkolarla Sıskalar okumuştum ne gülmüştüm, Rıfat Ilgaz'ın Bacaksız Paralı Atlet bir sinema çıkışı babam almıştı bana, Aziz Nesin-Şimdiki Çocuklar Bir Harika, Çocuk Kalbi, Pıtırcık ve hikayeleri, Bambi ablamın çocukluğundan bana kalan kitap..

En sevdiğim renklerle, en sevdiğim harfler


Mesela tarz olarak böyle mönüsü yazılmış kafeler benim ilgimi çekiyor
Sizin çekmiyor mu?
Çekmeli
Çeksin

Ve hepsinde ilk baktığım şey harfler ve harf karakterleri oldu. Çok severdim Can Yayınları'nın azıcık tombalak yazı karakterini. Okuması kolay olurdu. Minik minik yazılan harfleri sevmezdim küçükken.

Harfler, yazı tipleri nam-ı diğer fontlar, alfabenin bütünü hep hep çok sevdim..

Ama ne enteresan şimdi keşfediyorum, ben minikken harflere takılırdım çok.
Şu anda da harfleri görünce heyecanlanıyorum ben, siz de var mı böyle bir duygu?

Hatta elime kağıt kalem alsam harf çiziyorum hep, telefonda konuşurken, işte bir şey düşünürken yaptığım farklı büyüklükteki harfler.

Tabii ki Latin alfabesinden bahsediyorum. Duyduğum heyecan Kiril alfabesine falan değil şu an için..
Latin alfabesi Roma'da son bulmuş şu an üzerinde olduğumuz topraklardan geçmiştir.1 Kasım 1928'de de Harf İnkılabı ile hayatımızda.. Yani doğru yerde, doğru zamanda, pek doğru kullanımdadır!

Saygılarım, sevgilerim sana doğru...



Geçtiğimiz günlerde internette dolaşırken, bir anda kafamda harfler ile ilgili bir şeyler baksam ya diye düşünmüştüm, o edindiğim ufak tefek bilgileri yazmak istedim şimdi. Harflerin tarihi Bronz çağına kadar ulaşıyor çünkü, öyle eski..

Latin alfabesi bu biçimler nereden geliyor diye ufak bir araştırma yapınca, her harfin bir anlamının olduğu ortaya çıkıyor. Mesela A, yani elif, yani alfa, "alfabe" nin başı..

Aleph ismi latincede boğa, ay çok afedersiniz öküz demekmiş. A'ya baktığımızda hadi olmadı ters baktığımızda,


Bir büyükbaş kafasından yola çıkan simgesel işaretle A oluşmuştur..
Küçük a ise, bu hayvancağızın küçüğü olmuş..



B, Beta, bida, beth, beyt.. Tümü ve benzerleri ev anlamına gelmektedir.
C ve G, Gamma,gim,gimel,cim
D, delta, dalda, dalet, dal… Bir kapıdır…
E, epsilon… Ellerini havaya kaldırmış bir insandır…
F, digamma… Bir kancadır…
H, heta, het, he… Bir duvar veya çittir…
İ ve I, iota, yadu, yoth… Yukarıya uzanmış bir kol veya havaya kalkmış bir yumruktur…
K, kappa, kap, kaf… Parmakları açık bir eldir…
L, lambda, lamed, lam… Çobanın koyun güderken kullandığı sopasıdır, bir âsâdır…
M, mu, mem, mim… Sudaki dalga…
N, nahas, nu, nun… Bir yılandır…
O, omikron, ayin, eye… Bize bakan bir gözdür.
P, ro, pe… Profilden görünen bir insan yüzü, açık bir ağızdır…
Q, koppa, kof… Mısırlılar için filin dişi, Fenikeliler içinse maymundur… Türkçe'de yok tabii bu harf.
R, res, ra… Ona iyi bakın, o Ramses’tir; P’den farklı olarak uzanan kuyruk, Ramses’in sivri sakalıdır…
S, sigma, sin… Savaşçının ve avcının yayıdır…
Ş, şın… Mısırlılar için insan dişidir…
T, teta, tav, te… Bir çeşit imza, X işaretidir…
U ve V, upsilon, vav… Mızraklardır…
Ve Z, zeta, zayin, za…

Tüm harflerin birlikteliğinde inanılmaz bir büyü var. Her birinin defalarca yan yana gelişi, farklı kombinasyonlarla bir arada oluşları, her birinin oluşturduğu anlam heyecan duyulası!

Böyle, Bence, B şişko mesela :)
Cacık, C, parantez gibi.
S yılan değil de ne?
Oturup hepsine hikaye yazarım ya ben, neyse.

Yalnız K, T ve Y'ye karşı boş değilim, içim kıpırdıyor kendilerine..
U, V beni biraz ürkütenlerden misal..

İsimlerin anlamı varmış bir de bak şimdi gördüm.
Kendime fal bakayım o halde..

Y: Geçmişten İyi Ders Alan.. Alırım, Veririm. Öyle gider.
A: Atılgan enerjik.. Yani Bazen, ama O atılgan nedir ya?
S: Hayalperest.. Ayyy Çok, gereksizce çok!
E: Sıkıntılardan kurtulmak için mücadele eden.. Diyorsun?
M: Ticarete Yatkınlık.. Hahahahahah güliym bari, memurum len ben!
İ: Hassas ve Duygusal.. Ne yani İ den dolayı mı ben böyleyim. O ne ya? İ istemiyorum ben, İneklerde duygusal mı acaba?
N: Sağduyulu  İnsanın kendisine sağduyuluyum been demesi ne kadar saçma, o yüzden sağol var ol ismim cismim.

O zaman ismi Yasemin olanlar bu kadar mükemmel insanlar oluyormuş, kızınızın adını Yasemin koyun...
Bitmiyor,
Bitiremiyorum bu konuyu.
Ne dicem.
Haydi bir daha ki günlere, gecelere diyelim.
Sii yuuuuu!




Kaynak Destek için Kitap ve Kelimeler'e teşekkürlerimle..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...