bodrum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bodrum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Bodrum Bu Sene Daha da Aşksın Sen! ♥

Tatilden sonra işe başlamak pek keyifli değil. Rahatlamış tüm vücut kasların, eklemlerin, hücrelerin tekrar minik minik kasılmalarla hayata adapte olmaya çalışıyor. Evet aslında tatil bir hayal balonuydu, aslolan İstanbul, aslolan iş, aslonan bu.

Oldukça karışık, karmaşık, değişik daha öncekilere hiç benzemeyen 15 gün geçirdim Bodrum'da. Bu sefer daha başka bir algıyla, daha başka bir kafayla yaşadım nedense. Deniz, güneş en iyi tarafı, hep iyi tarafı, aslolan tarafı..

Bodrum bu sene benim hafızamda hiç ve hiç,asla ve asla unutmayacağım güzelliklerle de doluydu
aynı zamanda. Şimdi etrafı onlarca kalp resmiyle bulamak istiyorum. ♥ 

Buladım say.
Bodrum'un en tatlısı anneanne...♥ 

Bu vücudu elde etmek için çok çalışıyorum beni anlıyor musun? :P
(İdil Hocam öperim :))

Yalıkavak, Masal Evi...

Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine Dene.Yine Yenil. Daha İyi Yenil Mr Koca. 
Çökertmeden Çıktım da Halilim...
Aman Bitez Yalısına Varmadan Halilim...
Ay neyse.. Bitez'de Çökertme Kebabı.. Melikeeeeeeee gerçeği 10 basar... Öyle güzel!

Bana bu suyun gerçekliğini ispat edin leeeenn derdim foto görseydim.
Yüzdüm ben onda.
Süt banyosu desem benzer mi ki?
Orak Adası...

Ayy bu da Carmen!! Yersin yersin yersin!!!


Elçinoooooomm! Tatilimizin 1 günü çakışınca... Ne güzel oldu dimi?

Bodrum.. Aşksın seeeeennn!

Sanırım ülkede olan biten o bombalı, kanlı, hayat durdurucu tüm işler ben oralardayken oldu ve kendimi tatilime veremedim. Çok kafam takıldı günlerce düşündüm düşündüm düşündüm. Yine içinden çıkamadım. Ve içinden çıkamadığım her konunun bana yarattığı etki gibi, mutsuz oldum. Çaresiz kaldım.

Zor zamanlardan geçiyoruz.
Anasını satayım bitmedi zaten. Kendimi bildim bileli bu haltların içindeyiz. Ağzımı bozmayayım değil mi?

Ve son olarak komik bir şey...
Blog yazıları nelere kadir. Gel hele... Tatile gitmeden yazdığım "Sevgilim Seni Terkedemeyeceğim Çünkü Valiz Yapamıyorum" başlıklı son yazımı "Yasemin boşanıyormuş, aaaaaaaaaa, oooooooooooo, neeeeeeeeeee, eeeeeeeeeeeee" ile harmanlayıp anneme kadar taşıyan dedikodu kuşlarına selam olsun!

Boşansam ilk olarak blogda yazacağım değil mi bangır bangır.
Kuş beyinlisiniz.
Hiç bir şeyi anlamayacak kadar kapasitesiz ve kötü şeylere sevinecek kadar acınası durumdasınız.
Yazık.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Sevgilim Seni Terkedemeyeceğim Çünkü Valiz Yapamıyorum

Bana tatlı tatlı tatillerden bahset bebeğim!

Geldi dimi o vakit.
Oh ohh şükürella nurella...

Gidiyorum, tamam. Kocaman yorgunluklarımı arkada bırakıyorum, kendimi maviye atıyorum. Mavi su, Mavi deniz, Mavi gökyüzü, Mavi kıyafetlerim, Mavi... Başka mavi yok bence..:P

Dün akşam, saatlerce valizle ilgilendim. Ütüsü, ne giyceğim, altına üstüne, ayakkabılarımın nasıl olacağı, o bu şu... Çok radikal bööyle pratik kararlar aldığımı sanmayın.. Doldurdum tüm dolabımı, doldurdum tüm ayakkabılarımı..!

Ben valiz yapamıyorum, dün akşam yine bunu anladım.. Benim seyahat kültürüm sıfır. Vallahi bak... Yeminlennnnnn...

İşte başlıkta anlatıldığı gibi sevgiliyi terketmeye kalksam ömrü billah çıkamam evden.. Ne alayım, nasıl koyayım derken adam beni tekrar kandırır, yani o denli uzun sürer!

Senede bir kez uzun tatile çıktığım için, bööyle karar veremiyorum ne alsam ne giysem ne yapsam. Olduğu gibi dolabı yanımda götürüyorum. Al sana gardrop pardon valiz..

Sonra tabii ki bilindik son. "O kadar taşıdım amaaaaa giymedim ne şapşalım beeeğğğnnn" diye homurdanıyorum. Ama denedim... Az almayı da denedim.. O zaman da ya şu pantalonu neden almadım ben, hay bin kunduzum, hay Allah beni bildiği gibi yapsın diyip kendime zehir ediyorum..

Takılar.... Offf neyle neyi takacaksın.. Daha kıyafetlerini tam olarak seçmemişsin.. Takı analizi çok zor.. Olduğu gibi kutulara dolar gider.

Ayy kozmetik eşyaları!!! Deniz-güneş-kum-kızlar tatilinde beni en zorlayan şey! Çünkü alt kategorileri var, neler mi?
1. Saçlar... Denizden çıktın duşunu aldın fön çekemeyeceğine göre... Tarağın, açıcı spreyin, fön makinen, argan yağın,kıvırcık belirginleştiricin, üstüne köpüğün, köpüğün baş edemediği azgınn saçlar kısmına azıcık da jölen.


2.Vücut şeyleri... Allahım bir kere koruyucu krem, bronzlaştırıcı yağ, güneş sonrası krem, yüzünün güneş koruyucusu, yüz temizleyicini göz bilmemnen, makyaj temizleyicilerin, ayy çok nemsiz kaldın cok cok yağların, banyo lifin,şampuanların....Terrible!
3. Makyaj malzemeleri.. Az yapılıyor tatillerde.. Ama yine de götürüyorum ya aniden gözlerime sürmeler çekmek istersemmmmm??

Kıyafetler çantalar kısmına zaten detaylı giremiyorum.. Giremeyeceğimm..
Yani annem bu gel gitler beni yoruyo şimdiden..

Biri gelse senin her türlü işini valizini hallederim sen atla git dese, ben dünyadaki cenneti bulmuş olurum.. İşte o melek! İşte o huri benim için..

Valizz dediğin nedir ki ben tık tık ennn fazla yarım saat.. Sakın demeyin bana! Çok dediler, yine biri derse çakarım. Acımam...

Ha sakın birde çocuğun olsaydı napardın da demeyin. Gitmezdim otururdum evimde.




Yani özetle ben dün yetiştiremedim.. Sözde bugün iş dönüşü hemencik atlayıp gidecektik trafiğe kalmadan.. Benim daha işlerim var... Arcan dün gece arkadaşlarıyla olduğundan valizini de hazırlamadı. Aman erkek dünyası 2 bermuda 2 mayo 2 pantalon ve alabildiğine tişörtle bitecek onun işi. O hakkaten 15 dakika, hadi en kötü yarım saat..

Ay neyse ben tatile gidiyorum. Orada valizimle gidip dinleneceğim. Onu ayrı bir şezlonga yatıracağım.
2 hafta yokum.
Sonra gelip abimi evereceğim.

Çok öpürem sevirem.
Kendinize iyi bakın. Mutlu bayramlar olsun şimdiden :)





3 Eylül 2014 Çarşamba

Ben nereliyim be kuzum?

Nerelisin sen?
Nerelisin nereli, kökeni söyle?
Kütük kütük diyorum kütüğün nereli?

Hmmmmm..

Küçükken Sivas'lı.
İlkokul-Orta-Lise-Üniversite itibariyle İstanbul, Kadıköy, Moda'lı
Ruhum Fransız tabi, şehirleden Paris kendime seçtiğim.
25 yaş sonrası tekrar Sivas'lı
Evlendim Mersin'li..
Geçen sene bir İzmir seyahati yaptım Kasım'dan beri İzmir'li.
Aaa yazları kesin Ege'li!

Bir yere ait olmak. Bir yerli olmak. O sınırı çizmek. Sınır çizdim hah buralıyım dedim rahatladın mı?

Kendimi bilmez iken yani okul çağına kadar, evdeki misafirlerden, babaannemden, babamdan, amcamdan, kuzenlerden yani aileden ve yediğim yemeklerimden Sivas'lıydım ben..Oooh şahane bir çocukluk, aile içinde, sıkı fıkı, sevilgen, sevişgen Sivaslılık içimdeydi. Hoş bilmezsin ki o yaşlarda nesin, kimsin.. Çocuksun çocuk..

Sivas, Akıncılar, Memleketim ayol!

Doğduğum, büyüdüğüm yer benim Kadıköy, Moda. İlk çevrem, ilk algım, ilk havam, ilk suyum İstanbul.. Vazgeçemem, hayatta olmaz, benim canım Kadıköy, benim canım evim. Olmaz olmaaazzz, gitmem bir yere.. Hala evim, hala sokağım!

Erdal Uzer fotoğrafı, Moda

Tabii ortaokul-lise ana yabancı dilimin Fransızca olması sebebiyle Fransa ve Paris ayrıdır benim için..7 sene hayalini kurdum oranın. Şehir nasıldır, sokak nasıldır, şarabı nasıldır, kahvesi ve sigarası, cafeleri, tatlıları ne kadar tatlıdır? Ve kavuştum hayalime sene 2007'de, yaşadım Paris'te 6 ay.. Yaşamak denir mi şimdi buna, belki de tatil yaptım demeliyim.. Ben gölümü verdim Paris'e gerisi boş.. Şimdi Parisienne filmler, chansonlar benim hayatımın büyük bir bölümünü oluşturuyor. Cıızz eder bir yerim Paris duyduğumda, Sacre Coeur, Montmartre en sevdiğim!


Sonra İstanbul'a geldiğimde Nişantaşı tekrar benim nezdimde bir parlayıverdi. Orası yerli Paris'imdi benim..Öyle gözümde bir büyüdü, ama küçük orası, dar, az bir yerde..

Sivas'a tekrar dönüşüm, yani daha da kabullenişim ilk Üniversite'de oldu. Üniversitenin ilk günü tanışma sırasında, herkes lise ilkokul memleket söylerken bir elin parmaklarını geçmeyen İstanbullu insanlardık biz nihayetinde.. Aaaa dedim, ne acayip. Kimse İstanbullu değil.. Maraşı, Antepi, Bakılesir'i..Sonra bayramlar gelirdi herkeste yolculuk telaşı.
 Nereye?
Memlekete..

Bir ben İstanbul'da, ne bu be benim memleket nere? Niye yok? Niye kalakaldım ben?

Uzun uzun,ağdalı memleket temalı 4 üniversite yılı işte..
Ben toplasan 3 kez gittim Sivas'a.. İlkokul 1 sonrası, Hazırlık'tan Orta 1'e geçtiğimde 11 yaşımda ve son olarak sene 2000'de babamla.. Döndükten bir kaç ay sonra hastalığına teşhis konuldu ve ertesi sene kaybettik.

Sanırım o zamandan beri daha düşkünüm "memleketime".. Ah bir de o kara gün olmasaydı.. 2 Temmuz 1993, daha da çok severdim ya, neyse!

Şimdi oraya gitmeye hala cesaretim yok babamdan ötürü. Çok gidesim var bu yaşımda bu kafayla tekrar bakmak ama cesur değilim, evet..

Sonra evlenince kütük güneye alındı.. Haydaaa hop! Mersin.. Bilmem, tanımam, etmem, görmedim, gitmedim ama kimliğimde yazıyor işte..

Gitsek ya, Adana, Mersin, Antep...Giden, bilen vardır elbet..

Ne kaldı?
Haa İzmir!
Yaaa o ne güzel memleket yaa... Kurban olurum valla :)) Kordonuydu, deniziydi, Pasaport'u, Bodrum'a Çeşme'ye yakınlığıydı Allaaaaam  ne güzel şehir. Oralı olabilirdim bak. Ege insanıyım aynı zamanda. Her yere yakın. Yaz gibi, yazlık gibi..

Pasaport, İzmir

İşte ben gönlümü bırakıyorum bir çok yere.
Nereliyim ki ben?
Ne dicem insanlara?
Bu nasıl saçma bir soru aslında..
Peki ya ben nerden geldim buralara?

Bu sabah http://yenibiranlam.com/ bloğunda okuduğum son yazıdan etkilendim sanırım.

Taşı toprağı memleketim benim her yeri güzel. Fazla milliyetçiyim ben, duygusala bağlarım, oturur ağlarım.
Her yerliyim ya..
Afrika'nın gizemli köylerine gitsem oralı olurum hemen.
Dünyalıyım nihayetinde.
Bu da böyle biline!



21 Ağustos 2014 Perşembe

Gümüştü Gecenin Rengi, Ondan Bu "Gümüşlük"

Bodrum benim için önce Gümüşlük demekti.
Yaşım 11 iken Bodrum'da ilk gittiğim yer Gümüşlük..
Ablam 20'lerinde, arkadaş grubuyla giderken beni aldı işte yanına, nihayetinde en yakın arkadaşı bendim şu hayatta :)

Şimdi şu yaşımda bu sene tekrar gezince anladım ki,
Çok acayip bir yer orası.

Bodrum'un Batısında kalıyor.
Bak bak resimde solda ;)


Hemen gecesinden anlatmaya başlamak lazım.

Bir kere, güneşin batışına bakar taparsın İlahi tüm güçlere.. Orası kesin!
Adını Ay ışığının denize vurmasıyla oluşan gümüş renginden dolayı aldığı söyleniyor..

Gerçekten dolunayda, Ay'a bakınca..
Ay sana bakınca.
Deniz'de yakamozlar olunca..
Orası Gümüş gece..

   Ben gittiğimde Dolunay yoktu ya, şansa.. Neyse siz giderseniz Ay'a göre yapın planı programı..
Orada çok çok sevdiğim Jazz Cafe'den girdik denize.. Jazz Cafe Gümüşlüğün en tatlı yerlerinden birisi.. Yaz akşamları çok önemli sanatçıların canlı müzikleri, mini konserleri oluyor. Büyükşehirlerde binlerce lira verip gittiğiniz insanlar (bazen gidemediğiniz, -miz) oradalar. Bodrum'un genelinde böyle bir durum var zaten.. Yazları şahane işte!

Deniz kenarındaki ağaçlar, ya boyanmış ya kabaklarla süslenmiş.. Sanatçı işi, tasarım işi..Şu bayraklı görünen ada, Tavşan adası. Gerçekten ve gerçekten tavşanlar var.. Lakin bu kış malesef köpekler aç kaldığından, tavşanlar telef olmuş duyduğum kadarıyla..Oraya suya girerek gidebiliyorsunuz, taşların üzerinden yürüme yolu var denizden geçen..


          Ve ben gölgesine, yeşiline, kurusuna, sarısına kurban olduğum ağaçlar! Sarıldım yine, hep, her zaman!



Gümüşlük Çarşı.. Ayyy 11 yaş tatilimde hemen yukarıda gördüğünüz marketin yanında küçücük minicik bir dükkan var, lokma yapıyor.. İlk lokmamı orda yemiştim ben, amaaan tarçınlı çikolata soslu!! Hiç unutmadım o tadı ve o çarşının kokusunu.. İşte gerçekten hala aynı kokuyor..!Meyve, güneş ve şekerin kokusu.. Hiç duydun mu o kokuyu?

   Sanatçılar sokağı... Çok orjinal işler yapan dükkanlar var. Tek tek gezilmeli..

 Bunlardan bir tanesi Şükran Uyar'ın sanat işleri.. Çizimleri öyle tatlı ki! Dükkanın adı da Gümüş Kediler.. :)

Magnet manyaklığım var evet..

Gümüşlük'te en sevdiğim yer de burası.. Denizin tam karşısındaki köy kahvesi.. Mavi, Sarı, Beyaz.. Renk manyağı oldum beeennn...
Köy kahvesinin ve tabii ki Gümüşlük'ün güzel kedileri..

Yani ben orada bildiğin romantiğe bağladım sevgili okuyucu.. Tekrar aşık oldum Gümüşlük'e Bodrum'a..
Bitti mi?
Bitmedi..
Daha geceye devam edeceğiz..

 Gündüz kumsal olan yerler, akşam restauranta dönüşüyor.. O kabak lambalar, tahta masalar, mumlar, ay ışığıyla birleşince işte bu görüntüler ortaya çıkıyor. 
                      Ben fazla zoom yaptığım için çözünürlük biraz uçmuş durumda.. İdare ediciiizzz..
Sahilde, istediğin yerde kumsala, şezlonglara ya da nereye istersen çökmek,sabaha kadar oturmak sana kalmış. Özgürsün..




Gelelim sevimsiz işlere..
İlk gittiğimde pansiyonu bile neredeyse olmayan Gümüşlük, şu an tepelerinin en uç noktasına kadar ev, beton, otel dolu..

Bu resimde bana ait.. Ne kadar korkunç değil mi?

Ve Gümüşlüğün denizi.. Malesef bol yosunlu, sivri taşlı.. Denizi yaramaz.. Denizi sevenler değilde muhabbeti sevenler gitsin, ya da deniz ayakkabısı iyi bir çözüm olabilir. Ben öyle yaptım.

Çok pahalı artık.. Fiyatlar gerçekten uçmuş. Uzun süre kalmak için kendinize uygun bir restaurant bulun, anlaşma yapın, sefer tasınızla gidin ;))

Son sözümde, Gümüşlük meşhuuuurr Limon Cafe'ye, (Ayşe Arman'ın röportajından sonra patlamış olan köy evi, reçelleri ve kahvaltısıyla meşhur) son derece o tatlılıktan uzak, anlatılanların yanından geçmemiş, parayla bozmuş ve ukala bir yer. Kahve içmeye uğradığımız akşam üstü vaktinde "Şu an yemek saatine geliyoruz, kahveyle kimse uğraşamaz" deyip müşterisini tersleyen son derece kaba sahipleri..
Gittim ve pişman oldum. 
Gitmeyin derim. Ya da gidin ama kulağınıza da küpe yapın söylediğimi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...